top of page

VERA KHOLODNAYA (1893-1919)


Huzurunuzda Rus sinemasının öncülerinden ve en büyük temsilcilerinden biri: Vera Kholodnaya.


Çarlık Rusyasında bugünkü Ukrayna sınırları içinde Vera Levchenko ismiyle doğdu. İki yaşında büyükannesi ile birlikte Moskova'ya geldi. Çocukluğunda en büyük ideali bir balerin olmaktı. Bolşoy tiyatrosu bale okulunda eğitim almaya başladı. Yaklaşık 10 yaşında Perepelkina gramer okulunda temel Rus dili ve edebiyatı eğitimi de aldı.


Henüz genç bir öğrenciyken bir spor yazarı ve araba yarışçısı olan Vladimir Kholodny ile tanıştı. İki tarafın ailelerinin şiddetle karşı çıkmalarına rağmen 1910
yılında evlendiler. Karı koca çılgın bir hayat yaşamaya başladılar ve iki defa kaza geçirip ölümden döndüler. 


1912 yılında Evgeniya isimli bir kız çocukları oldu. Aynı yıl, bir başka çocuğu evlat edindiler. Bu süreç içinde film kariyeri başlamıştı. Melodramik bir tiyatro
oyunundaki rolü bir yönetmeni çok etkilemişti. Kendisine Anna Karenina filminde ufak bir rol verdi. Daha sonra uzun süre rol alamadı. 1915'te bir başka Rus yönetmen "Bir aşk zaferinin şarkısı" filminde oynayacak ve pek tanınmamış genç bir kız arıyordu. Vera kendisine tanıtıldığında kızın güzelliğinden çok etkilendi ve hemen onayladı. Bu filmdeki rolüyle Vera bütün sinema sevenlerin gönlünde yer almıştı ve artık arka arkaya film çeviriyordu. Filmlerini halktan kişiler olduğu kadar,
saraya bağlı asilzadeler, çarlık ailesinin üyeleri de izlemekteydi.


"Şöminenin Yanında, Sus Kaderim Sus, Bir Hayat İçin Başka Bir Hayat, Seraplar, Ölüm Zambakları" gibi filmlerle 1918 yılına geldiğinde Rusya'da bir fenomen olmuştu. Ama aynı yıllarda Rusya'yı ve tüm dünyayı etkileyecek 3 tarihî
olay yaşanmaktaydı: I. Dünya Savaşı, Bolşevik Devrimi ve milyonlarca insanı öldüren İspanyol nezlesi. 


Kocası I.Dünya Savaşında askere alınınca Vera büyük bir stüdyoyla anlaşma imzaladı. Bu sırada Rusya'da iç savaş başlamıştı ve Bolşevikler film stüdyolarına daha az melodram çekmeleri ve klasik eserlere daha çok yer vermeleri için baskı yapıyorlardı. Bu yıllarda Vera, Tolstoy'un bir eserinde oynadı ve Moskova Sanat
Tiyatrosunda dakikalarca alkışlandı. Fakat talihsiz yıldız hastalanmıştı. Çok kısa bir süre içinde rengi solmaya ve şiddetle öksürmeye başladı. Ne yazık ki İspanyol nezlesine yakalanmıştı.

Bugün çok insan bilmez; 1918-1920 yılları arasında ortaya çıkan İspanyol nezlesi, dünya nüfusunun yaklaşık olarak %5 kadarını yok etmiştir. Hastalık muhtemelen Meksika körfezi civarında doğmuş ve uzun süre gerçekler halktan saklanmıştı. ispanya'daki tıp camiasının ve basının gayretleri ile bunun ne korkunç bir salgın olduğu anlaşılınca İspanyol nezlesi ismi verildi. Hastaneler hasta insanları almaya yetmiyor ve sokaklarda karantina merkezleri kuruluyordu. Çöpçülerden, polislere kadar pek çok kamu görevlisi maskeler takıyordu. Hİndistan'da 17 milyon, ABD'de 600 bin, Britanya'da 250 bin, Fransa'da 400 bin, dünya genelinde ise 18 ay içinde 50-100 milyon kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Virüs çok tuhaf bir özelliğe sahipti ve yaşlı, zayıf kişilerden çok genç ve erişkin insanlar üzerinde etkili oluyordu. Türkiye'de de bir çok insan bu virüsten etkilenmiştir. Şair Nazım Hikmet bir dizesinde o yılları şöyle anlatmıştır:


"Biz ki İstanbul şehriyiz, Seferberliği görmüşüz: Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin, Vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi bir de İttihatçılar, bir de uzun konçlu Alman çizmesi 914’ten 918’e kadar yedi bitirdi bizi."
 

Şiirdeki siyasi mesaj ayrı bir konu, fakat İspanyol Nezlesinin ne kadar korkunç bir şey olduğunu bu dizelerden anlayabilirsiniz.
 

Vera, hastalık belirtileri ortaya çıkınca özel olarak bakıma alındı, fakat tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayıp 25 yaşında hayata veda etti. Ölümünün
ardından, onun cenaze töreninde gözyaşları içinde ağlayan bir film yönetmeni şu şiiri yazmıştır:

 

"Yüzün cennetin dokusuyla kaplı gibi.

Kederli bir ölüme kapanmış kirpiklerin.

Vera, oynadığın bu son sahne

En acıklı filmin oldu senin."

Ölümünün ardından, Sovyet parti yetkilileri onu "kokuşmuş burjuva sanatının" bir temsilcisi gibi görerek makaralar dolusu filmlerini imha ettiler. Anlamsız, saçma bir ideolojik nefretin hedefi oldu. Geriye sadece 3-4 tane filmi kaldı. Zaten bu filmler de tam değildir ve zarar görmüştür. Vera'nın kötü kaderi ölümünden sonra bile peşini bırakmadı. 1931 yılında, yattığı mezarlık bir parka çevrildi. Vera'nın lahiti parçalandı ve moloz haline getirildi. Mezardan çıkarılan cesedi bir süre sonra kayboldu! Kimse cesede ne olduğunu açıklayamadı. Diğer ceset parçaları ve molozlarla birlikte başka bir yere gömüldüğü tahmin edilmektedir. Uzun yıllar sonra, sinema için taşıdığı değer anlaşıldı ve 2003 yılında Odessa'da bir heykeli dikildi. Aşağıda bazı resimleri var. Beğenmeniz dileğiyle...
 

bottom of page